Uyku Sorunları ve Tedavileri

Uykusuzluk, diğer adıyla ‘insomni’ en sık görülen uyku hastalığıdır. Uykuya dalmakta güçlük, gece defalarca uykudan uyanma ya da çok erken saatte uyanıp tekrar uyanamama şeklinde ortaya çıkar.

İnsomnia hastalarında uykuya dalmak konusunda yeterli miktarda fırsat ve koşul olmasına karşın uykuya dalamama sorunu vardır. Sabah kalktıklarında kendilerini dinlenmiş ve dinç hissetmezler. Gün boyunca da kendilerini yorgun, uykulu ve sinirli hissedebilirler. Yaptıkları işe odaklanmakta güçlük çekerler.

Uykusuzluk sorunu yaşayan kişiler genellikle gergin, kaygılı kişilerdir. Uyumak için yatağa yattıklarında, tipik olarak gün içinde ve geçmişte yaşadıkları konuları düşünürler. Ertesi gün yapacakları işler ile ilgili zihinsel uğraşılar içinde olurlar. Uyumak için çabalarlar ama bu düşünceler nedeniyle uyuyamamak onları bunaltır.

Yatağa yattıklarında uykuya dalmakta güçlük çekmelerine rağmen, oturdukları yerde televizyon izlerken ya da başka tekdüze işler sırasında kolayca uykuya dalabilirler. Televizyon karşısında uykuya dalabilen insomni hastaları, uyumak için pijamalarını giyip yataklarına geçtiklerinde uykuları yine kaçar ve uyku çabasına rağmen uyuyamazlar.

Ayrıca evlerinden uzak olduklarında uykuya rahatça dalabilirler.

UYKU RİTİM BOZUKLUKLARI

Normal, sağlıklı bireylerde uykunun olağan ve doğal bir ritmi vardır. Eğer bu ritim düzenli işlerse, sağlıklı bir uyku uyuyabilir ve iyi bir güne başlayabiliriz.

Ancak, kişinin sosyal ortamı, çalışma koşulları ile seyahatler ve bazı hastalıklar bu ritmi bozabilirler.
Böyle durumlarda geç uyuma ve geç kalkma, çok erken uyuyup çok erken kalkma, gece uyunması gereken dönemde uyanık kalıp gündüz uyuma gibi, normal uyku ritminde tamamen ayrı, bozuk bir ritim ortaya çıkabilir.
Uyku ritim bozukluklarının hasta tarafından farkında olunması, hekim tarafından doğru tanınması tedavi edilebilmesi için oldukça önemlidir.

Vardiyalı Çalışmaya Bağlı Uyku Bozukluğu

Adından da anlaşılacağı üzere, bu uyku ritim bozukluğu vardiyalı çalışan kişilerde ortaya çıkar. Gece vardiyasında çalışan kişilerde belirli miktarda parlak ışık alınması oldukça etkilidir. Ayrıca gece vardiyası öncesi kafein ve madafinil gibi stimülan ilaçlar da uyku uzmanı hekimlerin önerisi ile kullanılabilir.
Vardiya öncesi ve vardiya sırasında kafein alımı ile birlikte yapılacak ‘stratejik şekerlemeler’ de vardiya uyanıklığı ve performansını arttırmada oldukça etkilidir.
Vardiya çıkışında, gündüz eve giderken koyu güneş gözlüğü kullanılması oldukça önemlidir.
Eve gidiliğinde yataka odası ve yatak şartları (odanın ısısı, ışığı, ses yalıtımı vb.) geceye göre ayarlanmalıdır. Telefon, kapı zili gibi uyaranlar devre dışı bırakılmalıdır.
Gece vardiyası sabahı uyunacak uyku için, uyku uzmanı hekimin önereceği zamanda ve dozda ‘melatonin’ kullanımı da uykuya dalmada ve uyku kalitesinde olumlu etkiler sağlayabilir.

Jet Lag Uyku Bozukluğu

Jet Lag uyku bozukluğu, özellikle iş seyahatleri nedeniyle, uzun uçak seyahatleri yapan ve dünya üzerindeki değişik zaman dilimleri arasında sık geçiş yapan kişilerde görülür.
Zaman dilimleri arasında sık gerçekleşen geçişler nedeniyle, bu kişilerin gittikleri yerin zaman dilimine uyum sağlaması güçleşir ve uyku ritimleri bozulur.
Gidilen yerde, doğuya doğru ya da batıya doğru seyahat etmeye ve değiştirilen zaman dilimine göre ışığa maruz kalmaya ihtiyaç olabileceği gibi, ışıktan sakınmak ta gerekebilir.
Eğer ışığa ihtiyaç var ise bu ihtiyaç, gün ışığı ile ya da temin edilecek bir ışık kaynağı ile giderilebilir. Karanlık ihtiyacı var ise, karanlık bir oda ya da koyu güneş gözlüğü yardımcı olacaktır.
Ayrıca, gidilen yerde, kişinin kendi evindeki programı devam ettirmesi de jet lag uyku bozukluğuna bağlı sorunların üstesinden gelmeye yardımcı olacaktır.
Melatonin de jat lag uyku bozukluğunun tedavisinde oldukça etkilidir. Ancak kullanım şekli ve dozu, gidilen yere ve yöne göre, değiştirilen saat dilimine göre uyku uzmanı hekim tarafından belirlenmelidir.
Uyarıcı (stimülan) bazı ilaç ve maddeler ile bazı yatıştırıcı (sedatif) ilaçlar da jet lag uyku bozukluğunun tedavisinde tercih edilebilir.

Gecikmiş Uyku Fazı Bozukluğu

Kişilerin, normalde uyuması gereken uyku saatlerini devamı olarak ertelemeleri ile ortaya çıkar. Yatmaları gereken saatten çok geç saatte yatarlar ve kalkmaları gereken saatten çok geç saatte kalkmaya başlarlar.
Sabaha karşı uyurlar. Sabah çok geç saatlerde ya da öğleden sonra uyanırlar. Uyku kaliteleri ve uyku süreleri normaldir. Ancak iş ve okul yaşamına göre uyuma ve uyanma saatlerini ayarlamak zorunda kaldıklarında uykusuzluk ve gündüz aşırı uykululuğu yaşarlar.
Özellikle gençlerde ve ergenliğe geçiş dönemlerinde başlar. Bu yaşlarda daha sık görülür.

Tedavi

Öncelikle uykuyu iyileştirici bazı önlemler alınmalıdır.
Gece yatağa girildiğinde akıllı telefon, tablet ve bilgisayar gibi ‘mavi ışık’ yayarak ‘uyanıklığı arttıran’ cihazlar kullanılmamalıdır.
Hafta içi kalkış saatleri sabitlenmeli, hafta sonu da geç kalkılmamalıdır. Hafta sonları da en geç 08-09 akşam saatlerinde kalkılmış olunmalıdır.
Akşam saatlerine yakın zamanlarda asla çay, kahve, kafeinli içecekler ve enerji içecekleri kullanılmamalıdır.
Uykuya yakın saatlerde yapılan egzersizlerden kaçınılmalıdır ve diğer uyku hijyen kurallarına uyulmalıdır.

– Sabah Işık Terapisi (Fototerapi)
Sabah saatlerinde (06-09 arası) belirli dozlarda, doğru dozlarda ve sürede verilen lux ışık terapisi ile sabah uyanma sağlanarak uyku ritmi düzenlenebilir:
– Kronterapi
Uyku saatinin, özel tekniklerle, belirli aralıklarla daha erken saate alınması esasına dayanır. Böylece uykunun bozuk ritminin düzeltilemesi hedeflenir
– Melatonin
Melatonin uyku hormonu olarak tanımlanabilir. Günün belirli saatlerinde, belirli dozlarda kullanılan melatonin kullanmak uyku saatini erkene çekmekte oldukça etkili olabilir.

Erken Uyku – Uyanıklık Fazı Bozukluğu (Sabahçılar)

Bu kişiler çok erken uyurlar. Ancak kalkılması gerek saatten de çok erken kalkarlar. Depresyonu olan kişilerde ve yaşlılarda sık görülür. Sabah erken uyanma yaş ile birlikte giderek artar.
Erken uyku – uyanıklık fazı bozukluğu olan kişilerde erken uyanıldığı için, genellikle uykunun son iki saati uynumaz. Uyku süresi azalır. Uyku kalitesi de düşüktür.
Bu uyku ritim bozukluğunda tükrük, kan ve idrarda uyku hormonu (melatonin) yıkım ürünleri artmış olarak saptanabilir. Kan, idrar ve tükrükte bu yıkım ürünlerinin araştırılması tanıda kullanılabilir.
Ayrıca, uykuya ilişkin vücut ısısı değişiklikleri takip edilerek de erken uyku – uyanıklık fazı bozukluğu saptanabilir.

Tedavi
– Kronoterapi yöntemi ile uyku başlangıcının her gün bir kaç saat ileri alınması sağlanabilir.
– Zaman Ayarlı Işık Terapisi (Fototerapi) akşam saatlerinde, belirli sürede ve belirli dozlarda uygulandığında erken uyumanın önüne geçilebilir. Ayrıca, uyku sırasında kapalı gözlere uyarı veren ‘parlak ışıklı maske’ uygulamasına olanak tanıyan aparatlar da yakın gelecekte kullanıma girecektir.
Ancak ışık tedavisine mutlaka hekim karar vermelidir. Çünkü ışığa hassasiyet yaratan ilaçlar kullanan hastalarda ya da ışığa hassasiyet yaratan hastalığı (göz hastalıkları, bazı sistemik hastalıklar vb.) olanlarda olumsuz etkileri olabilir.
– Melatonin sabah erken uyanma sırasında düşük dozda kullanılabilir. Mutlaka uyku uzmanı hekim kontrolünde ve uygun dozda kullanılmalıdır. Düşük dozlarda dahi, kalp- damar sisteminde, mide-b arsak sisteminde ve ciltte olumsuz etkileri olabileceği unutulmamalıdır.
– Bazı uyarıcı (stimülan) ve yatıştırıcı (sedatif -hipnotik) ilaçlar da tedavide kullanılabilir.
– Ayrıca tedavi sırasında şekerlemelerin önüne geçilmeli, uyku hijyen kurallarına uyulmalı ve uyku günlükleri tutulmalıdır.

Düzensiz Uyku – Uyanıklık Ritim Bozukluğu

Hastaların yanısıra, özellikle hastaya bakım veren kişilerde de görülebilir. Kişinin gece uyku uyuması gerek dönemde uykusuzluk, gündüz aşırı uykululuk ya da ikisinin birlikte olduğu bir durumdur. Diğer ritim bozuklukları gibi, 24 saat içerisinde düzenli bir ritim bozukluğu yoktur. Düzensiz bir ritim vardır.

Tedavi
Düzensiz uyku – uyanıklık ritim bozukluğunun tedavisi kolay değildir. Tedavinin mantığında, uyku uzmanı hekim tarafından, kişiye özgü olarak belirlenen, gündüz uyanıklığı, gece ise uykuyu güçlendirmeye yönelik yaklaşımlar vardır.
– Davranışsal Yöntemler
Uyku hijyeni eğitimi verilerek, uyku kısıtlaması ve uykuyu azaltan uyaranların kontrolü yoluna gidilebilir. Gündüz şekerlemelerinden kaçınmak, uyku ve yemek saatlerini düzenlemek oldukça önemlidir.
– Sürekli Parlak Işık Uygulaması (Fototerapi)
Sık kullanılan ve en etkili tedavi yöntemlerinden birisidir. Işık tedavisinin zamanlaması çok önemlidir. Bu nedenle, hastanın özelinde, uyku uzmanı hekimin belirleyeceği sürede ve dozda uygulanmalıdır.
– Melatonin ve Melatonin Benzeri (Agonist) İlaçlar
Uygun doz ve zamanda ışık tedavisi ile birlikte kullanıldığında etkili olabilir.
Ayrıca uyku zamanlama tedavisi kronoterapi de bir tedavi seçeneğidir.

UYKU HİJYEN KURALLARI

İyi ve sağlıklı yaşam için kaliteli ve iyi uyku şattır. İyi bir uyku hijyeni; kişinin uykusunu düzeltebilir. Uyku hijyeninin sağlanmasına rağmen hala uykusuzluk devam ediyorsa ve bu süre 4-6 haftayı kapsar ya da geçerse; bu konuda uzman bir hekim ve kuruluşa (Uyku Merkezine) başvurulmalıdır.
  1. Uyku öncesi aşırı yemek yemek ya da açlıktan kaçınılmalıdır. Her iki durumda metabolizmayı hızlandırır. Açlık hissi durumunda hafif şeyler; örneğin: yoğurt-kraker vb…) atıştırabilinir.
  2. Kafein- sigara ve alkol kullanımı uykuyu olumsuz yönde etkiler. Uyku saatinden en az 4 ila 6 saat öncesi; aşırı kahve – tütün – alkol ve asitli içecekler tüketilmemelidir.
  3. Uyku öncesi kişiyi strese sokabilecek durumlardan, aşırı zihinsel ve bedensel faaliyetlerden kaçınılmalıdır. Yapılması gereken planlar (ertesi gün veya iş ile ilgili); uykudan önce başka bir odada yapılmalı, uyku öncesi tüm sorunlar yazılarak çözümlenmeye çalışılmalıdır.
    Eğer varsa; düzenli olarak yapılan sportif faaliyetler; tercihan sabahları veya öğlen saatlerinde yapılmalı, en geç uyku saatinden 6 saat önce bu aktiviteler tamamlanmış olmalıdır. Haftada 3 kez en az 30 dakika egzersiz hastalara önerilmelidir.
  4. Gece uykuya başlamakta zorluk çekiliyorsa; gündüz uykusundan kaçınılmalı, eğer gerekliyse saat 15.00 öncesi ve 20 dk. dan fazla uyunmamalıdır. 65 yaş üzerindeki kişilerin 30 dakikayı geçmemek üzere gündüz uykularına izin verilebilinir. Ancak 30 dk. ı aşan uyku önerilmemektedir. Akşam saatinde yapılan şekerlemelerden ve ‘’güzelleşme’’ uykularından kaçınılmalıdır.
  5. Yatak odası sadece ‘uyumak’ amacıyla kullanılmalıdır. Loş ışık ve sessiz bir ortam olmalı, aşırı sıcak ya da soğuk olmamalıdır. Yatak odasında; çok fazla parlak ve beyaz ışık; gündüz etkisi yaratarak uyanıklığa yol açar.
  6. Yatak odasının havası; yeterli ve temiz olmalıdır. Temiz hava uyku getirir. Aşırı kuru (burun mukozasında kurumaya yol açar), aşırı nemli (terlemeye sebep olur) ve tozlu ortamlardan kaçınılmalıdır.
  7. Yatak odasının sıcaklığı; 22-24 derece arasında olmalıdır. 24 derece üzeri sıcak oda; huzursuzluğa yol açarken, soğuk ise uykuya dalmayı zorlaştırır, sık uyanmalara ve rahatsız edici rüyalara sebep olur.. 12 derece altındaki ortamlar rahatsız edici soğuk olarak kabul edilir.
  8. Uykuyu engelleyebilecek ya da uyku yapısını bozma ihtimali olan ilaçlardan (diüretikler- psikostimülan ilaçlar) uzak durulmalıdır.
  9. Uykudan en az 1 saat öncesi bir gevşeme periyodu oluşturulmalıdır. Bunun sağlanmasında; gevşeme egzersizleri, ılık duş alma, uykuya dalmayı kolaylaştırmak için uyku öncesi farklı bir odada kitap okumak, klasik müzik dinlemek etkili olabilir. Gevşeme; bir günlük programın parçası olmalı ve düzenli uygulanmalıdır.
  10. Uyku saatlerine mümkün olduğunca sadık kalınmalı, hafta sonları ve tatillerde dahi aynı saatlerde yatıp- aynı saatlerde kalkmaya özen gösterilmelidir.
  11. Yalnızca uyku geldiği zaman uyumaya çalışılmalı, eğer uyunamıyorsa yataktan kalkmalı ve uyku gelinceye kadar da yatağa geri dönülmemelidir.
  12. Uykunun uyunacağı ortam ( yatak-yastık-yorgan 3’lüsü) rahat olmalıdır. Kullanılan materyallerin hijyenik olması, çok sert veya yumuşak, çok kalın ya da ince olmamaları gerekir. Kalın bir yorgan; vücut ısısını arttırarak gece terlemelerine ve uyku bölünmelerine yol açabileceği gibi, ince bir yorgan ile de üşümek ve rahatsız edici rüyalar sebebi ile uykuda sık sık bölünmeler olabilir. Yatak; esnek ve ortopedik olmalı, deforme olmuş olmamalıdır.

HUZURSUZ BACAK SENDROMU ve TEDAVİSİ

Huzursuz Bacaklar Sendromu (HBS), bacaklarda rahatsızlık hissi ile ortaya çıkan, uykusuzluğa neden olabilen ve yaşam kalitesini düşüren bir durum olarak tanımlanabilir.

Erişkin yaşlarda ortaya çıkabileceği gibi, genç yaşlarda hatta çocukluk çağında dahi görülebilir. Doğru tanı konulamadığında, özellikle çocukluk çağında ortaya çıkan huzursuz bacak sendromu yanlışlıkla ‘dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu’ ya da ‘büyüme ağrıları’ ile karıştırılabilir.

Huzursuz bacaklar sendromu sık görülür. Ülkemizde görülme sıklığı %3 civarındadır.

HBS olan hastalar genelde yakınmalarını tanımlamakta güçlük çekerler. HBS belirtileri, bacaklarda, özellikle akşam saatlerinde ve hareketsiz kalınca ortaya çıkan rahatsızlık hissi, gerilme hissi, germe hissi, karıncalanma, uyuşma hissi ya da tam tanımlanamayan ağrı hissi şeklinde ortaya çıkabilir. Bu belirtiler bacakları hareket ettirmekle, kalkıp dolaşmakla ya da masaj yapmakla rahatlar.

Seyahat, toplantı, sinema, tiyatro gibi uzun süre hareketsiz kalınması gereken sosyal ortamlarda ortaya çıkan bu belirtiler, kalkıp yürüme ihtiyacı gerektireceği için hastaların yaşamında çok ciddi olumsuzluklara yol açabilir.

Ayrıca bu belirtilerin gece yatmaya yakın ortaya çıkması bir çok hastada uykuya dalma ve uykusuzluk sorununa yol açar. Yetersi uyku da yaşam kalitesini belirgin olarak düşürür.

HBS yaşayan hastalar eğer doğru tanı almamışlarsa bu yakınmalarının başka hastalıklara bağlı olabileceğini düşünebilirler. Ya da tersinden bakarsak, yıllardır uykusuzluk çeken ve tedaviye rağmen uyuyamayan bir çok hastanın uykusuzluğunun sebebi huzursuz bacaklar sendromu olabilir. Bu hastalar huzursuz bacak sendromunun tedavi edilmesi ile rahatlıkla uyuyabilirler.

Huzursuz Bacaklar Sendromunun Belirtileri Nelerdir ?

– Bacaklarda huzursuzluk ya da tam tanımlanamayan his ve duyumsamalara bağlı olarak, bacakları hareket
ettirme ihtiyacı
– Bu his ve duyumsamaların haraketsiz kalmak, oturmak ve yatmak gibi ‘istirahat durumlarında’ ortaya çıkması
– Bu yakınmaların, akşam saatlerinde ya da gece ortaya çıkması ya da artması
– Bacakları hareket ettirmekle bu huzursuzluk hissi ve duyumsamaların azalması ya da ortadan kalkması olarak özetlenebilir.
Huzursuz bacaklar sendromu olan kişilerde bu belirtilerin tamamı vardır. Ayrıca, özellikle akşam saatlerinde ortaya çıkan bu belirtiler, uykusuzluğa neden olurlar.

Huzursuz Bacaklar Sendromunun Nedenleri Nelerdir ?

Huzursuz bacaklar sendromu tanısı konulan bir hastada altta yatan pek çok tıbbi neden olabilir. Tanı konulduktan sonra bu nedenler titizlikle araştırılmalıdır.
Bu nedenler şöyle sıralanabilir;
– Demir eksikliği
– Böbrek hastalığı
– Parkinson hastalığı
– Romatolojik hastalıklar
– Sinir ucu harabiyeti (polinöropati)
– Özellikle son üç ayı olmak üzere gebelik
– Bazı vitaminlerin ve minerallerin eksikliği

Ayrıca bazı antidepresanlar ve alerji ilaçları, huzursuz bacaklar sendromunun ortaya çıkmasında ya da şiddetlenmesinde rol oynarlar.
Kafein, alkol ve sigara tüketimi de var olan huzursuz bacaklar sendromu belirtilerini şiddetlendirebilirler.

Huzursuz Bacaklar Sendromunun Tanısı ve Tedavisi

Tanı, uyku tıbbı ve uyku hastalıkları ile ilgili uzmanlaşmış hekimlerin, ayrıntılı hastalık hikayesi alması ve detaylı muayene etmesi ile konur.

Huzursuz bacaklar sendromuna yol açabilen diğer nedenleri dışlamak, varsa eşlik eden başka uyku bozukluklarını saptamak için de, bazı kan incelelemeleri ile uyku testi (polisomnografi) ve EMG gibi incelemeler yapılabilir.

Huzursuz bacak sendromunun tedavisinde birçok ilaç seçeneği bulunmaktadır. Ancak ilaç tedavisine başlamadan önce, ilk olarak, varsa eşlik eden hastalıkların ve metabolik bozuklukların tedavi edilmesi ve düzeltilmesi gerekmektedir.
Bazen bu nedenlerin düzeltilmesi çoğu kez hastalığın ortadan kaldırabilir. Yine de bazen, kolaylaştırıcı nedenlerin (anemi, vitamin eksikliği vb.) tedavi edilmesine ve düzeltilmesine rağmen yakınmalar devam edebilmektedir.

Böyle durumlarda eğer yakınmalar hafif şiddette ve sürekli değil ise masaj, sıcak/soğuk uygulamaları, egzersiz, tetikleyici ilaçlardan ve kafeinden uzak durmak gibi yöntemlerle başarılı sonuçlar alınabilir.

Huzursuz bacak sendromunun belirtileri orta ve şiddetli düzeyde ise ilaç tedavisi başlanır. İlaç tedavisi ile hastaların çoğunda oldukça yüz güldürücü sonuçlara ulaşılması mümkündür.

İlaç tedavisine rağmen yakınmaları artan ya da gündüze kayan olgularda kombine tedaviler uygulanarak özel önlemler alınmalıdır.

Hastalık hayat boyu alevlenme ve iyileşme dönemleri ile dalgalı bir seyir izleyebilir. Hastalık belirtileri bazen azalabilir, hatta kaybolabilir. Ancak bir süre sonra hastalık belirtileri tekrar ortaya çıkabilir.

Demir eksikliği, stres, ağır egzersiz, alkol, sigara ve kafein hastalık belirtilerinin şiddetinin artmasında ve tetiklenmesinde rol oynayan faktörlerdir.

UYKU APNESİ

Uyku Apnesi Nedir ?

Uyku sırasında nefesin 10 saniyeden uzun süreli durmasına ‘apne’ adı verilir. Apne olarak adlandırılan bu solunum durmalarının, uykuda belirli bir sayıdan fazla tekrar etmesi durumuna da ‘Uyku Apne Hastalığı’ adı verilir.
Uyku apnesi yaşayan hastalar gece boyu tekrarlayan nefes durmaları ve horlama nedeniyle kaliteli bir uyku uyuyamazlar. Nefes durmaları nedeniyle uyku süresince kandaki oksijen düzeyi düşer. Düşük oksijen düzeyi nedeniyle beyin ve kalp başta olmak üzere pek çok doku ve organ stres altına girer. Gece boyu iyi oksijenlenemeyen dokular ve kalitesiz uyku nedeniyle sabah yorgunluğu, sersemlik hissi, uykuyu tam alamama nedeniyle ortaya çıkan uykusuzluk hissi, gün içinde aşırı uyuma isteği, konsantrasyon güçlüğü gibi yakınmalar ortaya çıkar.
Bu yakınmalar nedeniyle kişinin iş yaşamı, sosyal yaşamı ve aile yaşamı olumsuz etkilenir. Aşırı uykululuk ve konsantrasyon eksikliği nedeniyle trafik kazaları ve iş kazaları riski artar. Ayrıca her gece tekrar eden bu durum kalp damar ve beyin damar hastalıkları gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Bu nedenlerle, uyku apnesi ciddi bir hastalıktır. Tanınması ve doğru tedavi edilmesi oldukça önemlidir.

Uyku Apnesi Kimlerde Daha Çok Görülür ?
Kilo fazlalığı olanlarda, obezlerde, boyun çapı artmış olanlarda (kadınlarda 38 cm, erkeklerde 43 cm’den fazla), burun ve boğaz bölgesinin anatomik yapısı(kısa ve geniş boyun, daralmış hava yolu), sigara ve alkol kullananlarda uyku apne hastalığı daha sık ortaya çıkar.
Ayrıca kullanılan bazı ilaçlar, yaş ve genetik faktörler de uyku apnesinin ortaya çıkmasında rol oynayan diğer faktörlerdir.

Uyku Apnesinin Belirtileri Nelerdir ?
Genellikle uyku apnesinin belirtilerini hastanın eşi, yatak partneri ya da yakınları farkederler. Uyku apneli hastalar çoğu kez uykuda nefes durması ya da horlama durumundan haberdar bile değildirler.
Uyku apnesinin başlıca belirtileri;
– Horlama,
– Gündüz aşırı uyku hali ve
– Hastanın yakınları tarafından farkedilen uykuda solunum durması olarak özetlenebilir.
Bu tipik belirtiler dışında, uykuda baş, boyun ve gövdede terleme, gece boğulma hissi ve çarpıntı ile uyanma, gece sık idrara çıkma, sabah yorgun kalkma, sabah baş ağrıları, gün içinde halsizlik, sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü ve depresif duygu durumu gibi belirtiler görülebilir.

Peki Sizde Uyku Apnesi Olabilir Mi ?
-Uykuda şiddetli horlamanız var mı ?
-Uykuda, eşinizin ya da yakınlarınızın dikkatini çeken ‘nefes durması’ yakınması var mı?
-Gün içinde kendinizi aşırı uykulu, yorgun ya da uykusuz hissediyor musunuz?
-Sabahları yataktan kalkınca kendinizi yorgun hissediyor musunuz?
-Sabahları baş ağrısı ile uyanıyor musunuz?
-Gün içinde enerjisizlik, isteksizlik, motivasyon düşüklüğü var mı?
-Cinsel isteksizlik ya da cinsel performansta düşüklük yaşıyor m usunuz?
-Kilo vermeye çalışmanıza rağmen kilo veremiyor musunuz ?

Bu soruların birkaçına yanıtınız ‘evet’ ise uyku apnesi yönünden mutlaka bir uzmana başvurmalısınız…

Uyku Apnesi Tanısı Nasıl Konulur ?
Uykuda horlama, nefes durması ve gündüz aşırı uykululuk yakınmaları ile birlikte uyku apnesinin diğer belirtileri de olan hastalarda ‘uyku apnesi’ tanısı ‘uyku testi’ yani ‘polisomnografi’ ile tanı konulur.
Uyku testi (polisomnografi) uyku laboratuvarında hastanın bir gece yatırılması ile yapılır.
Test sırasında beyin dalgaları, göz hareketleri, burun ve ağızdan geçen hava akımı, göğüs ve karın hareketleri, kalp ritmi, dokulardaki oksijen değerleri ve bacak hareketleri kayıt altına alınır.
Bu kayıtlar incelendiğinde uykuda horlama ya da solunum durması var mı, varsa ne kadar sık ve ne kadar şiddetli gibi sorulara yanıt bulunmuş olur. Bu veriler uyku apnesi tanısı konulmasında önemli olduğu gibi, tedavisinin planlanmasında da oldukça önemli verilerdir.
Ayrıca uyku testi sırasında kaydedilen beyin dalgaları, göz hareketleri ve bacak hareketleri ile uyku apnesi dışındaki pek çok uyku hastalığı hakkında da bilgiler elde edilmiş olur. Uyku apnesi ile birlikte başka uyku hastalığı varlığı da saptanmış olur.

Uyku Apnesi Nasıl Tedavi Edilir ?
Tanı konulduktan sonra kilo, obezite, alkol ve uyku verici ilaç kullanımı, yatış pozisyonu gibi uyku apnesini arttırıcı faktörler belirlenmeli ve önlem alınmalıdır.
Uyku apnesi tedavisinde ilaç kullanımı söz konusu değildir.
Bugün için uyku apnesi tedavisinde en etkili ve en yaygın tedavi yöntemi ‘pozitif havayolu basıncı (PAP)’ tedavisidir.
PAP tedavisi
Özel tasarlanmış, küçük, yatak başına konulabilen, taşınabilir cihazlar yardımı ile yapılmaktadır ve bu amaçla en sık olarak sürekli hava basıncı veren CPAP cihazları kullanılmaktadır.
CPAP cihazları, hastanın rahatsız olmayacağı şekilde, uykuda verdikleri pozitif hava basıncı ile hava yollarının sürekli açık kalmasını sağlayarak apnelerin ve horlamanın önüne geçmiş olurlar. Böylece gece boyunca sağlıklı şekilde uyuyan hastalarda, tedavinin ilk gününden itibaren uykululuk hali, yorgunluk hali düzelir. Hastalar sabah dinç kalkmaya başlarlar ve gün içinde enerjik olurlar. O kadar ki, PAP tedavisi kullanan pek çok hasta bu hızlı iyileşmeyi ‘bugüne kadar hiç uyumamışım’ ya da ‘yeniden doğdum’ gibi cümlelerle tanımlarlar.
Cerrahi Tedavi
Uyku apnesinin bugün için en etkili tedavisi PAP tedavisidir. Ancak bazı olgularda, özellikle üst hava yolunda belirgin bir darlık saptanmış ise darlığın giderilmesine yönelik cerrahi tedavi uygulanabilir.

Uyku Apnesi Tedavi Edilmezse Ne Olur ?

Uyku apnesi tedavisindeki amaç sadece horlamayı gidermek ve horlamanın çevreye verdiği rahatsızlığı gidermek değildir.
Uyku apnesi tedavi edilmediğinde, yaşamı tehdit eden pek çok hastalığa neden olabileceği gibi uykuda ölüme de neden olabilir!
Tedavi edilmeyen uyku apnesi;
– Uykuda ani ölümlere
– İnme ve felçlerlere
– Kalp krizlerine
– Kalp büyümesi ve kalp yetmezliğine
– Kalpte riritm bozukluklarına
– Erken yaşta, tedaviye dirençli hipertansiyona
– Cinsel isteksizlik ve iktidarsızlık sorunlarına
– Aşırı uykululuk hali sonucunda ölümcül iş kazaları ve trafik kazalarına
– Aşırı yorgunluk, motivasyon kaybı, konsantrasyon kaybı ve unutkanlığa
– İnsülin direncine, şeker hastalığına yatkınlığa ve şeker hastalığı ile birlikte obeziteye
– Aşırı sinirlilik, kaygı, depresyon ve kronik geçmeyen baş ağrılarına neden olabilir!

İDİOPATİK HİBERSOMNİ

Hipersomni, uyanık kalınması gereken gün içinde, uykululuk hali, istemsiz bir şekilde uyuklama, uykuya karşı koyamayarak uyuyakalma ya da uyanıklığın korunamaması olarak tanımlanabilir.
Tiroidin az çalışması(hipotiroidi), şeker hastalığı, ilaç yan etkisi, Parkinson hastalığı ya da uyku yoksunluğu gibi pek çok hastalık ve tıbbi duruma bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ayrıca, uyku apnesi başta olmak üzere, tüm uyku hastalıkları da uyku yapısını ve kalitesini bozarak, süresini kısaltarak hipersomniye neden olabilirler.
Ancak hipersomniler, sıklıkla hiç bir hastalığa ve tıbbi nedene bağlı olmaksızın ortaya çıkar.
Hangi nedenle ortaya çıkarsa çıksın, hipersomniler dikkatle ele alınmalı, nedeni iyi belirlenmeli ve tedavi edilmelidir.
Tedavi edilmeyen hipersomniler mesleki yaşamı, sosyal ilişkileri olumsuz etkileyebileceği gibi, yaşamı tehdit edebilecek olan iş kazalarına ve. trafik kazalarına neden olabilirler.

İdiopatik Hipersomni ise nedeni bilinmeyen ya da altta yatan bir neden bulamayan hipersomnilere verilen isimdir.
Genellikle 25 yaşın altında. başlar. Kadınlarda daha sık görülür ve kronik bir hastalıktır.
Gün içinde sürekli ve şiddetli uykululuk hali vardır. Gün içinde bu uyku haline karşı konulamaz ve istemsiz gündüz uykular ortaya çıkar. İstemsiz gündüz uykularına rağmen hastalar dinlenemezler, uykularını alamazlar.
Hastalar gece uykusu sonrası ya da gündüz uykusu sonrası uyanmakta güçlük çekerler. Öyle ki saat alarmı, özel uyandırma yöntemleri ve uyaranlar ile dahi uyanamazlar. Uyandıklarında da uyku sarhoşluğu yaşayabilirler.
Bu hastalar gündüz vakti sürekli uyklama ve uyku halinde oldukları için sosyal yaşamlarını ve iş yaşamlarını sürdürmekte zorluk çekerler. Okul başarısızlıkları, iş başarısızlıkları gibi nedenlerle maddi ve manevi kayıplara uğrayabilecekleri gibi, yaşamı tehdit edebilecek kazalarla da karşı kaşıya kalabilirler.
Bu nedenle hatalığın doğru tanınması ve tedavi edilmesi oldukça önemlidir.

NARKOLEPSİ

Narkolepside en sık görülen ve ilk ortaya çıkan belirti ‘hipersomni’ yani aşırı uykululuk halidir. Gün içinde tekrarlayan, karşı konulamayan, kısa uykular şeklinde ortaya çıkar.

Narkolepsi hastaları, gün içerisinde tipik olarak kısa süreler ile uyuyakalırlar ve bu uykulardan ‘dinlenmiş, tazelenmiş’ olarak uyanırlar. Ancak bir kaç saat sonra yine uykulu hale gelirler.
Aşırı uykululuğa (hipersomni) neden olan diğer uyku hastalıkları ve tıbbi durumlardan farklı olarak, narkolepsi hastalarında görülen gündüz uyuklamaları tipik olarak ‘kısa süreli ve dinlendirici’ uyuklamalardır.
Kısa süreli, dinlendirici ve karşı konulamaz uyku atakları gün boyunca tekrar eder. Uyku atakları o kadar ani ve şiddetlidir ki yemek yerken, birisiyle sohbet ederken, yürürken ya da araç kullanırken ortaya çıkabilir.
Bazı narkolepsili hastalarda coşku, gülmek, sevinme ve sürprizlerle karşı karşıya kalmak gibi duygulanımı aniden değiştiren durumlarda vücutta ani güç kaybı oluşabilir. Bu duruma ‘katapleksi’ adı verilir.
Katapleksi nöbetleri sırasında bilinç açıktır. Kollarda, bacakalarda, boyunda, ağızda ve göz kapaklarında bulunan kaslar hareket ettirelemeyebilir. Hastalar bu nedenle aniden hareketsiz kalırlar.
Bir anlamda kasları geçici olarak felce uğrar. Bu durum genellikle kısa sürelidir. Bir kaç saniyede ortadan kalkabileceği gibi bir kaç dakikaya kadar uzayabilir. Düzelme hali de anidir ve kendiliğinden tam olarak düzelir.
Kataspleksi sık ve şiddetli olarak ortaya çıkarsa, hastalar gülmekten, kahkaha atmaktan ve sevinmekten çekinir hale gelebilirler.
Narkolepsiye zaman içinde en sık eklenen durum katapleksi iken, hastaların yarısından fazlasında uykuya dalarken ya da uyanırken ortaya çıkan rüyalar ve karabasanlar eklenebilir.
Narkolepsi hastalarında uykuya dalarken ya da uykudan uyanırken görülen rüyalar hayvan, ,insan ya da ilginç görsel nesneler şeklindedir ve bazen de rüya ile birlikte dokunma, işitme ve hareket duyusu eşlik edebilir. Bu nedenle rüyalar korkutucu ve travmatik olabilir.
Karabasanlar (uyku paralizisi) uykudan uyanıklığa geçerken, ya da uyanıklıktan uykuya geçerken ortaya çıkan kas felcidir. Bu durumda hasta hareket edemez. Hasta kıpırdayamadığı gibi nefes alamadığı hissine kapılabilir. Beraberinde uyku uyanıklık arasında rüya benzeri görüntüler eşlik edebilir. İlk defa yaşandığında hasta için oldukça korkutucudur.
Bu kadar ilginç ve çeşitli belirtileri olan narkolepsi genelde 15-25 yaş arasında ortaya çıkar. Genetik boyutu olduğu tartışılmaktadır ancak henüz kanıtlanmamıştır. Beyinde uyanıklığı sağlayan ‘hipokretinerjik’ sistemin bozukluğuna bağlı ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Narkolepsiye yatkınlığı olan kişilerde enfeksiyonlar, aşırı stres ve aşılanma sonrasında ortaya çıkabileceği bilinmektedir.

Narkolepsi Tanısı uyku laboratuvarında tüm gece boyunca yapılan ‘uyku testi (polisomnografi) ile konulur. Polisomnografi incelemesinde REM uykusunun çok erken ortaya çıkması söz konusudur. Böyle kişilerde uyku testinin ertesi günü yapılan ‘çoklu uyku latans testi’ ile tanı kesinleştirilmiş olur. Uyku testinde, normalde gecenin ikinci yarısında görülmesi gereken REM evresinin uykunun hemen başında görülmesi, ertesi gün yapılan çoklu uyku latans testinde uykuların REM uykusu ile başlaması oldukça tipiktir.

Narkolepsi Tedavisi uyku ataklarının tedavisi, varsa katapleksi ataklarının kaldırılması, uykuya dalarken ya da uyanırken ortaya çıkan rüya ve uyku felçlerinin giderilmesi esasına dayanır.
İlaç tedavileri ile birlikte ilaç dışı davranışsal tedavi yaklaşımları da yararlıdır.
Narkolepsi tanısı ve tedavisi, uzmanlık ve düzenli izlem gerektiren bir süreçtir.

DİĞER NEDENLER

Kleine – Levine Sendromu

En az iki gün olabilen, bazen de birkaç haftaya kadar uzayabilen, günde 16 saatten fazla uyuma ile ortaya çıkan aşırı uykulu dönemlerle karakterizedir.
Bu uykulu dönemler yılda en az bir kez ortaya çıkar ve uykulu dönemler arasında uyku yönünden tamamen normal dönemler vardır.
Uykululuk dönemleri sırasında hastalar, sadece yemek ve tuvalet ihtiyaçları için uyanırlar. Ayrıca uykululuk dönemlerinde aşırı yemek yemek, aşırı cinsel istek, huzursuzluk, saldırganlık gibi davranış bozuklukları görülebilir. Ayrıca bu dönemde anlama güçlüğü, algılama güçlüğü de ortaya çıkabilir.
Ancak hastaların çoğu bu belirtiler olmadan, sadece tekrarlayan aşırı uykululuk dönemleri ile belirti verirler. Kleine – Levine Sendromu ender rastlanan bir uyku hastalığıdır. Genellikle ergenlik çağında başlar. Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülür.
Neden ortaya çıktığı konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yatkın bireylerde aşırı alkol kullanımı, enfeksiyonlar, anestezi almak ve kafa travması gibi faktörler hastalığın ortaya çıkmasını tetikleyebilir.

Kleine – Levine Sendromlu hastalarda, aşırı uykululuk dönemleri ve bu dönemlerde ortaya çıkan aşırı cinsel istek, aşırı yemek yeme ve saldırganlık gibi davranış değişiklikleri ciddi fiziksel ve ruhsal sorunlara yol açabilir. Bu nedenle doğru tanınması ve tedavi edilmesi oldukça önemlidir.
Uykulu dönemlerde uygulanan tedavilerin yanısıra koruyucu ilaç tedavileri ile bir çok hastada olumlu sonuçlar alınabilir.

Adet Dönemi İle İlişkili Aşırı Uykululuk (Menstruel Hipersomni)
Adet dönemi ile ilişkili aşırı uykululuk, adet başlamısndan sonra ilk aylarda ortaya çıkan ve adet periyotlarının son haftasında gelişen uyku bozukluğudur.
Aşırı uykululuğun adet döneminde ortaya çıkan aşırı uykululuğun sebebi olarak ‘progesteron’ hormonu suçlanmıştır. Bu nedenle tedavide progesteronun baskılanması hedeflenmekte ve bu amaçla bazı hormonal ilaçlar kullanılabilmektedir.
Ancak bu yaklaşıma rağmen hastaların durguna göre, hekimin belirleyeceği doz ve sürede, diğer aşırı uykululuk durumunda kullanılan tedavilere başvurulabilmektedir.

UYKU TERÖRÜ

Uyku Terörü (Gece Terörü, Pavor Noktürnus)

Genellikle çocukluk çağında ve 5-7 yaşları arasında sık görülen bir parasomni çeşididir. Çocuklarda %3-6 oranında görülürken, erişkinlerde %1’den daha az görülür.
Uykunun ilk yarısında, derin uykuda ortaya çıkar. Yatakta aniden doğrulma sonrasında, yüzde dehşet ve korku ifadesi ile birlikte boş bakınma, ağlama, bağırma, çığlık atma ve anlamsız sesler çıkarma görülür.
Bu belirtilere göz bebeklerinde büyüme, yüzde kızarma, terleme, çarpıntı ve sık nefes alıp verme gibi belirtiler eşlik eder.
Bazen, atakların sonuna doğru yataktan çıkıp koşma şeklinde yaralanmaya neden olabilecek davranışlar eklenebilir. Uyku terörü atakları 30 dakikaya kadar uzayabilir ve hasta olup bitenleri ya hatırlayamaz ya da kısmen hatırlayabilir.
Tüm bu olaylar olup biterken hastayı uyandırmak çok zordur. Buna rağmen hasta uyandırılırsa saldırganlık, zihinsel karışıklık gibi belirtiler ortaya çıkabilir.

Uyku Terörü Tedavisi

İlaç tedavisinden önce, uyku terörünü tetikleyici faktörlerin belirlenmesi ve önlenmesinin yanısıra hastanın güvenliği için bazı önemli önlemler alınmalıdır.
Ataklar sırasında hastanın yaralanmasına ve zarar görmesine. neden olabilecek nesnelerin hastanın uyuduğu ortamdan uzaklaştırılması sağlanmalıdır.
Uyku yoksunluğunun, uyku ve beslenme saatlerindeki düzensizliklerin ve uyku öncesi sinir sistemine etkili ilaç ve maddelerin kullanımının uyku terörü ataklarını arttıracağını unutmamak gerekir.
Uyku terörü ataklarının gece derin Non – REM uykusunda, uykunun ilk 1/3′ lük kısmında ortaya çıktığını düşünürsek, Non – REM uykusunu azaltmak amacıyla uyunan öğlen uykuları atakları azaltmakta etkili olabilir.
Atakların geliş saati belirlenebilmiş ise, programlandırılmış uyandırma uygulaması ile güzel sonuçlar alınabilir ve atakların önüne geçilebilir.
Uyku öncesinde hastanın tuvalet ihtiyacının giderilerek mesanenin boşaltılması da atakların uyarılmasını önelemekte etkili olabilir.
Bu önlemlere karşın yanıt alınamayan hastalarda, bu önlemlerle birlikte ilaç tedavileri uygulanması gerekebilir.

UYURGEZERLİK

Uyurgezerlik, diğer adıyla ‘somnambulizm’ genellikle uykunun ilk yarısında ortaya çıkan, aniden kalkıp oturma, yataktan çıkıp yürüme ve koşma gibi aktiviteler olarak tanımlanabilir.

Atak sırasında cam açma, balkona çıkma, evden dışarı çıkma, hatta araç kullanma gibi daha karmaşık ancak amaçsız davranışlar da görülebilir.
Bu davranışlar sırasında hasta, derin uykuda olduğu için uyandırılmaz. Ertesi gün hastaya bu davranışları anlatıldığında hatırlayamaz.
Uyurgezerlik 15 yaşın altında en sık 8-12 yaşları arasında görülür. Çocukluk çağında görülme sıklığı %17′ ler civarında iken erişkinde ise bu oran çok daha düşüktür.

Uyurgezerlik Tedavisi

İlaç tedavisinden önce, uyurgezerliği tetikleyici faktörlerin belirlenmesi ve önlenmesinin yanısıra hastanın güvenliği için bazı önemli önlemler alınmalıdır.
Uyurgezerlik atakları sırasında hastanın yaralanmasına ve zarar görmesine. neden olabilecek nesnelerin hastanın uyuduğu ortamdan uzaklaştırılması sağlanmalıdır.
Pencereler ve kapılar kilitli tutulmalı, araba anahtarı veya tehlike yaratabilecek yanıcı, yakıcı, patlayıcı ve yaralayıcı nesneler çevreden uzaklaştırılmalıdır.
Ev zeminin yumuşak bir madde ile kaplanmalı, varsa merdiven boşluklarına erişimi engelleyici önlemler alınmalıdır.
Uyku yoksunluğunun, uyku ve beslenme saatlerindeki düzensizliklerin ve uyku öncesi sinir sistemine etkili ilaç ve maddelerin kullanımının uyurgezerlik ataklarını arttıracağını unutmamak gerekir.
Uyurgezerlik ataklarının, gece derin Non – REM uykusunda ortaya çıktığını düşünürsek, Non – REM uykusunu azaltmak amacıyla uyunan öğlen uykuları atakları azaltmakta etkili olabilir.
Atakların geliş saati belirlenebilmiş ise, programlandırılmış uyandırma uygulaması ile güzel sonuçlar alınabilir ve atakların önüne geçilebilir.
Özellikle çocuk hastalarda ateş yükselmelerinin uyurgezerlik ataklarını arttıracağı unutulmamalı ve ateşli durumlarda hızlıca ateş düşürücü önlemler alınmalıdır.
Uyku öncesinde hastanın tuvalet ihtiyacının giderilerek mesanenin boşaltılması da atakların uyarılmasını önelemekte etkili olabilir.
Bu önlemlere karşın yanıt alınamayan hastalarda, bu önlemlerle birlikte ilaç tedavileri uygulanması gerekebilir.

UYANMA BOZUKLUKLARI

Uyanma bozuklukları çoğunlukla uykunun ilk yarısında ve derin uykuda görülür. Genellikle kısa sürelidir. Gözler açıktır ve şaşkın bakışlar vardır. Adeta ‘bakar – kör’ gibi bir görüntü ortaya çıkar.
Atak sırasında dışarıdan müdahale edildiğinde ya da yönlendirici komutlar verildiğinde yanıtsız kalırlar ya da uygun olmayan yanıtlar verebilirler.
Hastaya sonradan sorulduğunda ya bu anı hiç hatırlamaz ya da kısmi bir şekilde hatırlayabilir.
Uyanma bozuklukları genellikle beş yaşının altında ve yürümeye yeni başlayan çocuklarda sık görülür. Bu dönemde %17 oranında görülür ki bu da yüksek bir orandır.
Uyanma bozuklukları erişkinlerde daha nadirdir ve 15-24 yaş arası sık görülür.

Daha çok 5 yaşından küçük çocuklarda görülen ve uykudan uyanarak, yataktan dışarı çıkmamak şartı ile yatakta oturarak etrafa şaşkın bakma, anormal kol bacak hareketleri ve sesler çıkarma şeklinde izlenen uyanma bozukluğuna Elpenor Sendromu adı verilir. Ataklar 5-15 dakika sürebilir. Uyanma sırasında zihinsel karışıklık, zihinsel karışıklık içinde yapılan davranışlar görülürken korku hali görülmez. Korku hali görülmediği için yataktan çıkma da söz konusu olmaz.

Ayrıca uykuyla ilişkili seksüel, c,nsel içerikli davranışlar ve sabah uyanma sırasında kendine gelememe ya da ciddi sabah mahmurluğu başka konfüzyonel uyanma bozuklukları olarak karşımıza çıkabilir.

Uyanma Bozukluklarının Tedavisi

Uyanma bozukluklarına yatkın bireylerde, uyanma bozukluklarını tetikleyebilecek unsurların belirlenmesi ve engellenmesi gerekir. Uyanma bozuklukları Non – REM uyku evresinde ortaya çıkar. Bu nedenle, Non – REM uyku evresini uzatan uyku yoksunluğu ve aşırı yorgunluktan sakınmak gerekir.
Ayrıca belirli saatlerde yatmanın sağlanması, yemek saatlerinin düzenlenmesi ve Non – REM süresini azaltıcı öğlen uykularının düzenlenmesi oldukça etkili yöntemlerdir.
Bunun dışında uyanma bozuklukları ve konfüzyonel uyanmayı arttırabilecek ilaçlar hakkında hastalar bilgilendirilmeli ve bu ilaçların kullanımı kısıtlanmalıdır.
Özellikle çocuklarda, uyanma bozukluğu ve konfüzyonel uyanma atakları sırasında hasta yakınları çok endişe duyarlar ve hastayı uyandırma gayreti içine girerler. Böyle durumlarda hastayı uyandırmaya çalışmanın ve uyandırmanın, atakları daha uzun ve şiddetli hale getireceği konusunda hasta yakınları bilgilendirilmelidir.
Bütün bu önlemlere rağmen uyanma ataklarının daha sık, daha uzun süreli ve daha şiddetli hale geldiği durumlarda ilaç tedavisine başvurulabilir.
Uyanma bozuklukları ve konfüzyonel uyanma şeklinde ortaya çıkan parasomnilere tanı koyabilmek, epilepsi ve diğer hastalıklardan ayırt edebilmek ve tedavi edebilmek uzmanlık gerektiren bir süreçtir. Bu sürecin uyku tıbbı ile ilgili nörologlar tarafından yürütülmesi en uygun yaklaşımdır.

UYKU ile İLGİLİ YEME BOZUKLUKLUĞU

Uyku ile ilişkili yeme bozukluğu diğer Non – REM parasomnilerden farklı olarak uykunun ilk yarısında değil her hangi bir saatinde ortaya çıkabilir.

Genel nüfusa bakıldığında %5 oranında görülür. Özellikle 20 -40 yaş arasında ve kadınlarda daha sık görülür.
Uykunun içinde ortaya çıkan,uyanıklık reaksiyonunu takiben ortaya çıkan, tekrarlayıcı ve istemsiz yeme – içme atakları ile karakterizedir.
Hastalar yeme içme atakları sırasında normalde tüketilen yiyecekleri yiyebildikleri gibi, zehirli ya da yenilemeyen maddeleri ve yiyecekleri de yiyebilirler.
Yemeklerin hazırlanması ya da yenilmesi sırasında mutfak eşyaları ile kendilerine zarar verebilirler ve tehlikeli davranışlarda bulunabilirler.
Zehirli ya da yenilemez maddelerin yenmesi, mutfak gereçlerinin tehlikeli bir biçimde kullanılması hastaya yaşamı tehdit edebilecek zararlar verebilir.
Genellikle yeme atakları sırasında olup bitenleri hatırlamazlar.
Tekrarlayıcı yemek yeme atakları kilo alma, obezite gibi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Uyku ile ilgili yeme bozuklukluğu ile karşılaşıldığında, bu tabloya neden olabilecek başka hastalıklar, tıbbi durumlar ve ilaç kullanımı mutlaka dikkatle araştırılmalı, tedavi buna göre planlanmalıdır.
Ayrıca uykuda ortaya çıkan epilepsi nöbetlerinden de ayırt edilmelidir. Bu amaçla EEG ve Uyku Testi (polisomnografi) incelemelerinden yararlanmak gerekebilir.

REM UYKUSU DAVRANIŞ BOZUKLUĞU

REM Uykusu Davranış Bozuluğu (RDB), REM uykusu sırasında görülen rüyaların içeriği ile uyumlu olarak, hastanın kendisine ve çevresine zarar veren, şiddet içeren davranış ve hareketlerde bulunması olarak tanımlanabilir.
Bu davranışlar; konuşma, gülme, haykırma, yakalama, boşluğa yumruk atma, tekmeleme, ayağa kalkma veya yataktan sıçrama gibi uykuyu bozan, hastayı ve çevresindekileri yaralayıcı potansiyeli olan anormal veya zarar verici hareketlerle karakterizedir. Gecede birkaç defadan fazla tekrar edebilir. Atak sırasında hastanın gözleri sıklıkla kapalıdır. Hasta olup bitenin farkında değildir.
Gençlerde daha nadir görülmekle birlikte 50 yaş üzeri erkeklerde daha sıktır.
Ayrıca Parkinson hastalığı ve bazı dejeneratif beyin hastalığı olan bireylerde sık görülür. Bunun yanısıra REM uyku davranış bozukluğu tanısı konulan kişilerde ilerleyen yıllarda Parkinson hastalığı gibi dejeneratif hastalıkların görülme olasılığı daha yüksektir.
REM Uykusu Davranış Bozukluğu, hızlı göz hareketlerimiz ile karakterize, solunumda ve göz hareketlerinde rol oynayan kaslarımız hariç tüm kasların felç haline geldiği ve rüyaları gördüğümüz uyku evresi olan REM (Rapid Eye Movement) uyku evresi sırasında, kasların çeşitli nedenlerle aktif kalması ile ortaya çıkar. Böylelikle kişi gördüğü rüyadaki davranışlar doğrultusunda karmaşık davranış ve hareketler sergiler. Bir anlamda gördüğü rüyayı ‘canlandırır’.
Bu canlandırma, hastaların uykuda yaralanmasına yol açabilir. REM uykusu davranış bozukluğu olan hastaların %33- %65’inin, uykuda kendilerini veya yatak partnerlerini yaraladıkları, bu yaralanmaların kendilerinde ve yanlarında yatan kişilerde morluklara, sıyrıklara, kesiklere, hatta beyin kanamalarına yol açabildiği bildirilmiştir.
REM uykusu davranış bozukluğu tanısı uyku testi ‘polisomnografi’ ile konulur. REM uyku davranış bozukluğu saptanan hastalarda altta yatan başka önemli tıbbi ve nörolojik hastalıkların olabileceği unutulmamalı ve bu hastalıklar dışlanmalıdır.
Tedavide ilk basamak hastanın ve yatak partnerinin güvenliğini sağlayıcı özel önlemler almaki hasta ve hasta yakınlarını bu konuda bilinçlendirmek gerekir. Ayrıca tedavide kullanılan pek çok ilaç seçeneği de hastanın özelinde hekim tarafından belirlenmelidir.

KARABASANLAR (UYKU FELCİ)

Karabasanlar, uyku felci ya da bilimsel adıyla ‘tekrarlayıcı izole uyku paralizisi’ olarak da adlandırılabilir. Uykuya dalarken ya da uyanırken ortaya çıkabilirler. Bilinç tam olarak açıktır. Kişi olup biteni hatırlar. Atak sırasında korkutucu görüntüler, halüsinasyonlar eşlik eder. Kişi bu korkunç görüntüler karşısında bağırmak ister sesi çıkmaz, hareket etmek ister ancak hareket edemez. Bu ataklar saniyeler içinde geçebildiği gibi dakikalarca da sürebilir. Atakların sık sık tekrar etmesi hasta için belirgin bir korku ve stres kaynağı haline gelerek yaşamını olumsuz etkiler.

Ortaya çıkmasının sebebi rüyaları gördüğmüz REM uyku evresi ile ilişkili bozukluktur. Normal şartlarda REM uykusu sırasında solunum kasları ve göz hareketlerini sağlayan kaslar dışında tüm vücut kasları geçici olarak paralitik halde yani felç halindedirler. Bu geçici felç hali, REM uykusunda görülen rüyaların etkisi ile kişinin kol ve bacaklarını hareket ettirmesini engelleyerek, bu hareketlerden doğabilecek ve kişiye zarar verebilecek yaralanmaların önüne geçmeyi sağlamış olur.

Karabasan olarak tanımlanan uyku felci durumunda ise REM uyku evresi ile uykuya başlama ya da REM uyku evresi ile uykudan uyanma söz konusudur. Bu nedenle uykuya dalarken ya da uyanırken, bilincin açık olduğu, rüya benzeri halüsinasyonların görüldüğü, buna karşın kol ve bacakların hareket ettirelemediği sıkıntı verici bir klinik tablo ortaya çıkar.

Bu klinik tablo 30 yaş öncesinde sık görülür. Nadiren ailesel özellik taşır. En önemli tetikleyicisi ise uyku hijyen bozukluğudur.

KABUS BOZUKLUĞU

Kabus bozukluğu, REM uykusunda ortaya çıkan, toplumda %2-8 oranında görülen bir parasomnidir. Erişkinlerden çok çocukluk çağında sık görülür. 10 yaş öncesi çocuklarda çok sık görüldüğü bildirilmiştir. Bir çocukta kabus bozukluğu var ise ‘çocuk istismarı’ yönünden mutlaka araştırılmalıdır.

Kabus bozukluğu, REM uykusu sırasında ortaya çıkan, tekrarlayıcı, uzun süren, hayati tehlike içerikleri olan rahatsız edici rüyalar ile uyanma şeklinde ortaya çıkar. Kişi uyandığında bilinci açıktır ve çevrede olup bitenin farkındadır. Rüya net olarak ve hemen hatırlanır. Olaydan sonra tekrar uykuya dalamama çok belirgindir. Tipik olarak uykunun ikinci yarısında ortaya çıkar.

Tekrarlayıcı kabus atakları bir süre sonra kişinin uyumaktan kaçınmasına, duygudurum bozukluklarına, okul yaşamı, iş yaşamı ve aile yaşamında sorunlar yaşamasına, davranış bozuklukları göstermesine, gündüz aşırı uykululuğuna ve gün içinde halsizlik, yorgunluk gibi belirtilere göstermesine yol açabilir.

Kabus Bozukluğu Tedavisinde kullanılabilecek çok sayıda ilaç tedavisi seçeceğinin yanısıra, kognitif davranışsal terapiler, kas gevşetme teknikleri eğitim, hipnoz ve EMDR gibi yöntemler de kullanılabilir.

DİŞ GICIRDATMA ve BACAK KRAMPLARI

1. DİŞ GICIRDATMA (BRUKSİZM)

Diş gıcırdatma ya da bilimsel adı ile bruksizm sık görülen bir yakınmadır. Genellikle stresli, kaygılı ve gergin kişilerde görülür. Diş sıkma ve dişleri birbirine sürtme nedeniyle dişler zarar görebilir. Dişler bu nedenle anormal görünmeye başlayabilir. Özellikle çeneyi kapatma hareketi yapan kaslarda aktivite artışı ve kas kitlesinde artış görülür. Çene kaslarında yorgunluk, ağrı ve uyanırken çenede kilitlenme yakınmaları görülebilir. Ayrıca bu hastalarda özellikle başın şakak bölümlerinde baş ağrısı yakınması da eşlik edebilir.

Bruksizm Tedavisi

Gece Plağı / Oklüzal Splintler
Bruksizm tedavisinde, ilaçların yanısıra ilaç dışı pek çok tedavi seçeceği bulunmaktadır.
İlaç dışı bu tedavi seçeneklerinden en yaygın kullanılanı diş hekimleri tarafından hazırlanan, gece plağı olarak da bilinen oklüzal splintlerdir. Bu aparatların amacı dişlerde ve çene ekleminde oluşabilecek kalıcı zararları önelemek ve ağrıyı ortadan kaldırmaktır. Gece boyu, tüm uyku süresince kullanılmalıdır. Ancak bazı hastalar bu ağız içi aparata uyum sağlayamamaktadırlar.

Botoks Uygulaması
Ağız içi aparat kullanmak istemeyen ya da ağız içi aparatları kullanamayan hastalarda botulinum toksin uygulaması etkili, güvenilir ve kolay tolere edilebilen bir yöntemdir. Uygulanması pratiktir. Çene ve şakak kaslarına, uygun teknik ile uygun dozda yapıldığında oldukça iyi sonuçlar elde edilmektedir. Doktorun önereceği belirli aralıklarla tekrar edilmesi gerekebilir.

Bilişsel ve Davranışsal Yaklaşımlar
Psikodavranışsal yöntemler, gevşeme ve biofeedback eğitim programları ile hipnoz bilişsel ve davranışsal tedavi yaklaşımlarına örnek olarak sayılabilir.
Ancak bu yöntemlerin hiç birisinin uykuda diş gıcırdatma (bruksizm) üzerindeki etkileri kontrollü çalışmalar ile doğrulanamamıştır.

2. UYKUDA BACAK KRAMPLARI

Gece, uykuda bacaklarda ortaya çıkan, ağrılı kas spazmları olarak tanımlanabilir. Genellikle 60 yaş üzerinde görülür ve yaş artışı ile birlikte görülme sıklığı giderek artar.

Uykuda ve özellikle bacaklarda ortaya çıkan bu kasılmaların nedeni tam olarak belli olmasa da, elektrolit bozuklukları, damar hastalıkları, kullanılan bazı ilaçlar, gebelik, belde omurilik kanal darlığı gibi pek çok hastalık ve tıbbi durum sorumlu tutulmaktadır.

Bunun yanısıra uykuda bacak kramplarının, hareketsiz ve sakin yaşam biçimi olan kişilerde daha sık görüldüğü de bilinmektedir.

Uykuda Bacak Krampları Tedavisi

Uykuda bacak krampları teşhis edilen bir kişide altta yatan nedenler araştırılmalı ve kramplara neden olabilecek ilaç kullanımı mutlaka sorgulanmalıdır. Hareketsiz yaşam varsa yaşam tarzı değişiklikleri yapılmalı ve beslenme yeniden gözden geçirilerek düzenlenmelidir.

Uykuda bacak kramplarının tedavisinde kullanılabilecek ilaçlara ilişkin olarak kanıta dayalı çok az sayıda bulgu vardır. Bu az sayıda ilaç tedavi seçeneklerinin başında kinin türevleri, karbamazepin, gabapentin, magnezyum, kalsiyum kanal blokörleri, B12 vitamini sayılabilir. Kinin türevleri çok etkili olmasına karşın ciddi yan etkileri nedeniyle kullanımı oldukça kısıtlıdır.

Fizik tedavi yöntemlerinden pasif germe ve derin doku masajının sınırlı da olsa tedavide etkisi vardır.

Sorularınız için bize ulaşın +90 544 660 40 10

Bize mesaj yolu ile de ulaşabilirsiniz

Size en kısa sürede dönüş yapacağız.